her telden hayat...

her telden hayat...

28 Nisan 2009 Salı

Sağlık ve Güzelliğinizi Koruyan Besinler !!!!




Düzenli beslenme hem sağlığınızı korumak hem de yaşlanmayı geciktirmeye karşı en güçlü kalkandır. Doğru besinleri tercih ederek her zaman sağlıklı ve enerji dolu olmanın mutluluğunu yaşayabilirsiniz.






Cilt Sorunlarına Karşı!
Kayısı, havuç ve kivi içeriğinde bol miktarda C vitamini ve beta karoten bulunduruyor. Beta karotenler cilt sağlığınızı korumaya yardımcı olur. Somon balığı ve ceviz cildinizdeki yağ dengesinin korunmasını sağlar, gerginlik de kazandırır. Kalp damar hastalıkları ve kansere karşı koruyucu özelliğe sahiptir.
Demir Eksikliğine Karşı!
Domates, kırmızı biber, domates salçası ve karpuz içerdiği likopen ile kansere karşı koruyucu özelliğe sahip. Ayrıca kandaki hücre yenilemesini hızlandırıp, demir takviyesine yardımcı olmaktadır.
Kansere Karşı!
Brokoli, Brüksel lahanası, karnabahar, şalgam, beyaz lahana, soya fasulyesi, yeşil çay ve kırmızı şarap içerdiği mineral ve vitaminler vücutta tümör oluşumunu durdurup, kansere karşı koruyucu etki gösteriyor.
Bakterilere Karşı!
Taze ve kuru soğan, pırasa ve sarımsak içerdiği mineraller ile vücutta zararlı bakteri oluşumunu önlüyor ve yüksek tansiyonun düşürülmesine yardımcı oluyor.
Toksinlere Karşı!
Maydanoz, domates, çilek, kivi, ananas, böğürtlen içerdiği faydalı vitamin ve minerallerle karaciğerde toksin oluşumunu önlüyor ve var olan toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı oluyor.
Virüslere Karşı!
Çilek, elma, kavun, greyfurt, böğürtlen gibi meyveler bağışıklık sisteminizi güçlendirerek virüslere karşı daha güçlü olmasını sağlıyor.

Bir kadın çocuktur aslında...


Bir kadın çocuktur aslında. Çocuk gibi davranmayı sever.. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de ister. Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını.. Ama her kadın çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz, ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz.Bir kadın güçlüdür aslında. Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir. Ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği birşey varsa mutlaka yapar.Bir kadın sevgilidir aslında. İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay kıramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir. Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette. Bunun nedeni ise engelleyemedikleri acımak duygusudur.Bir kadın yalnızdır aslında. Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.Bir kadın bilgindir aslında. Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez.Yaratıcılığının sınırı yoktur. Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz yaratıcılığını sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü yaşamınız asla sıradan olmayacaktır.Bir kadın hayattır aslında. Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek, su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız, ne yazık ki yaşamıyorsunuz…. CAN YÜCEL

26 Nisan 2009 Pazar

Tatlı gülüş pek yaraşır, gözleri ömre bedel.... İyi ki doğdun en güzel serüven...


Doğum günün kutlu olsun sevgilim. İyi ki varsın bayram şekerim. Seninle yaşlanmak istiyorum.Seneler geçsin, sen beni bil ben seni bileyim istiyorum.Benim oldugu kadardostlarının, dostlarının oldugu kadar benim ol istiyorum.Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım ki öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi. Yaşayalım ki paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Yada bazen dostlarla ucuz biralar içerek…. Böylece yaşamalıyız işte. Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız. Zaman su gibi akıp giderken, her şey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Her şeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar yada gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden. Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz biyere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli ziyaretimize, geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız… öyle sevmelisinki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Birgün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzünde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı ‘HERŞEYDE’…. SENİ SEVİYORUM...

Atay'la bi Cumartesi...

Deli gibi çalan telefonun sesine uyandım. Saat sabahın sekizi. Telefonun diğer ucunda minik prensim... Ağlamaklı bir ses tonuyla " Zeyze ne zaman gelioosun?" diyor." Oğlum kahvaltımı edeyim hemen gelcem " dememe fırsat kalmadan, "sen gel ben sana ısmaylayım"... Kim bu cümleye dayanabilir ki. Hemen fırladım. Oluşumu aldım, eniştesiyle beraber onu bir güzel gezdirdik.
Dedeye hediyeler aldık, yüzümüze resimler çizdirdik, uçakla birlikte fotoğraf çektirdik, mamalar yedik. Minik prensimle birlikte çok güzel bir cumartesi geçirdik. Hele ayrılırken kurduğu" Seni komacan seviyoyum zeyze" cümlesi herşeye değerdi.
Ben de seni kocaman seviyorum bitanem, herşeyim benim...

25 Nisan 2009 Cumartesi

Saç Sorunları için 5 Pratik Çözüm


Çabuk yağlanan, şekle girmeyen saçlar ve daha fazlası için pratik çözüm önerileri. Saç kurutma makinesi, toka, tarak, saç spreyi, talk pudra ihtiyaçlarınızı karşılayacak.
Saç Sorunları için 5 Pratik Çözüm
İnce Telli Saçlar
İnce telli saçları olan kadınlar, dolgun görünümlü saçlarının olmasını ister. Bu istek hayal değildir. Saçlarınızı yıkadıktan sonra ısıya karşı koruyucu bakım kremi uygulayın. Hafif nemli kalacak şekilde saçlarınızı kurutun. Saç spreyini saç uçlarına sıkın. Saçlarınızı ortadan ayırın. Her bir saç tutamını kıvırarak saçınızın arkasında tokayla tutturun. Bir kez daha saç kurutma makinesini saçlarınıza tutun. Yarım saat bekledikten sonra tokaları çıkarın, elinizle dalgaları dağıtıp doğal bir görünüm verin.
Çabuk Yağlanan Saçlar
Saçın sağlıklı olması için kendi ürettiği yağa ihtiyacı vardır. Normal tipte saçlar yıkandıktan iki gün sonra yağlanır. Bu süre yeniden saç yıkama için uygundur. Eğer saçlarınız çabuk yağlanıyorsa her gün yıkamak yerine saç diplerinize talk pudrası sürün. Yağlı saç pudrayı emecek ve kesinlikle saçlarınızda beyaz bir görünüm olmayacaktır. Saçınıza istenen ölçüde kuruluk getirecektir.
Kepek Sorunu
Saç derisindeki kepek bir cilt problemidir. Şampuan değişikliğiniz, stres altında olmanız saçlarınızda kepeklenmeye yol açabilir. Hemen çözüm sağlamak için 20 adet aspirini 1 bardak sıcak suyun içinde eritin. Saç diplerinize aspirinli karışımı sürüp, masaj yaparak yedirin. 15 dakika bekledikten sonra saç tipinize uygun şampuanla yıkayın.
Kırılan Saç Uçları
Saç uçları, saçın en hassas kısmıdır. Yanlış tarama ve yıkama, yüksek sıcaklıkta kurutma gibi faktörlere bağlı olarak saç uçları kırılabilir. Paket lastiği ile saçlarınızı topluyorsanız, şüphesiz ki saçlarınızın kırılmasında birincil etken budur. En pratik çözüm yöntemi kuaförlerin de yapmayı çok sevdikleri uçlarından 1-2 cm aldırmaktır. Saç uçlarınızın tekrar kırılmasını önlemek için koruyucu özelliği olan şampuanlar kullanabilirsiniz.
Pırıltısını Kaybetmiş Saçlar
Saçlarınız canlılığını ve pırıltısını yitirdiyse doğanın bitkisel formüllerinden faydalanabilirsiniz. Aktardan satın alacağınız badem yağını saç diplerine ve uçlarına uygulayın. Saçınızı bir havlu ile sarın 1 saat bekleyin. Sürenin sonunda saçlarınızı, saç tipinize uygun şampuan ile yıkayın. Son durulamayı yapmadan önce üzüm sirkesiyle saçlarınızı yıkayın. Bu işlem aynı zamanda saç diplerinizdeki boya ve şampuan kalıntılarını da arındıracaktır.

Kozmetik Ürünlerin Kullanım Süresi


Makyaj yapmak, güzelliğinizi öne çıkarmak için en etkili yöntemdir. Kullandığınız kozmetik ürünler ve kaliteleri makyajınızı doğrudan etkiler. Her makyaj malzemesinin kendine özel kullanım süresi vardır.
Kozmetik Ürünlerin Kullanım Süresi
Cildinizdeki lekeleri ve kusurları örtmek için kullandığınız fondöten, kutusu açıldığı andan itibaren 6 ay süreyle kullanabilir. Fondötenin kutusu açılmamışsa ortalama 1 yıl bozulmadan saklanabilir. Dayanıklı fondötenler kullanmak istiyorsanız tercihinizi pudra şeklindeki fondötenlerden yana kullanabilirsiniz. Makyaj çantanızda fondöteniniz ne kadar süredir bekliyor kontrol edin. Kokusu ve rengi değiştiyse vedalaşma zamanı gelmiş demektir. Aksi durumda cildinizde alerjiler, kızarıklara yol açabilir. Fondötenin ömrünü uzatmak istiyorsanız serin ortamlarda saklamaya özen gösterin.
Yüzünüze canlılık veren, pürüzsüz görünüm sağlayan pudraların dayanma süreleri fondötenlere göre daha yüksektir. Toz pudralar yaklaşık 3 yıl, kompakt pudralar yaklaşır 1 yıl bozulmadan kullanılabilir. Pudrayı sakladığınız ortama göre bu süre değişebilir. Pudranız sertleşmiş, kokusu ve rengi değişmişse yeni almış dahi olsanız hemen değiştirin.
Bakışlarınıza derinlik kazandıran, kirpiklerinizi belirginleştiren rimel; makyaj ürünleri arasında en kısa ömürlü olandır. Rimel hiç açılmadıysa, makyaj çantanızda bozulmadan 1 yıl dayanabilir. Kapağı açılmış ve kullanılan rimel 6 süre boyunca kullanılmalıdır. Rimelinizin kuruması ve kirpiklerinizde pütür pütür noktalar bırakması ayrılma vaktinin geldiğini göstermiştir. Çok acil ihtiyaç duysanız bile kurumuş bir rimeli sulandırarak kullanmamalısınız. Gözlerinizde alerjiye ve kirpiklerinizde dökülmelere yol açabilir.
Dudakların vazgeçilmez ürünü rujlar, kapağı açılmadıysa 2 yıl boyunca bozulmayabilir. Kullanmaya başladığınız ruj ise ortalama 1 yıl yapısını korur. Bozulduğunu en kolay belli eden makyaj ürünlerinden biri olan ruj; kuruluk, renk değişimi, koku değişimi gibi belirtiler vermektedir.
Kokunuzu belirleyen parfümler, güneş ışığına maruz kalmadıkları takdirde asla bozulmazlar. Parfümlerinizi oda sıcaklığında saklamanız tavsiye edilir.

Kırmızı Ruj Sürmenin İncelikleri


Kırmızı ruj; kadını simgeleyen en güzel makyaj öğelerinden biridir. Yüzünüzün ifadesini tam anlamıyla değiştirir, ilgiyi dudaklarınıza çeker.
Kırmızı Ruj Sürmenin İncelikleri
Aşkın ve romantizmin rengi kırmızı, dudaklarınızda da aynı etkiyi sağlıyor. Günlük hayatta ve özel akşam gezmelerinde kırmızı ruju nasıl kullanacağınıza dair incelikler ve püf noktaları…
Makyajınızda kırmızı ruj kullandığınızda göz makyajınızı ve yanaklarınıza sürdüğünüz allığın miktarını en aza indirin. Kırmızı ruj, ilgi çekici ve iddialıdır. Dudaklarınızdaki kadar cüretkâr rengi, yüzünüzün diğer alanlarında da kullanırsanız “boya küpüne düşmek “ deyimini yaşamış olursunuz.
Kaşlarınızın rengini mutlaka koyulaştırıyorsanız, kırmızı ruj kullandığınızda bu alışkanlığınızdan vazgeçmeniz gerekir. Siyah ve kırmızı gibi kontrast iki rengi bir arada kullanmak risklidir.Kırmızı ruj sürerken, dağılmasını önleyebilmek için önce bir kat nemlendirici stick kullanarak dudak hatlarınızı belirginleştirin.
Mum ışığında yemek yiyeceğiniz özel bir akşamda kırmızı ruj kullanımında tamamen serbestsiniz. Kırmızı ruj, mum ışığında daha yumuşak görünür.
Dudaklarınızın daha ilgi çekici ve daha dolgun görünmesini istiyorsanız, kırmızı ruj sürdükten sonra sadece üst dudağınızın ortasına şeffaf renkte dudak parlatıcısı sürün. Dudaklarınızın ışıltıyla parlayacaktır.
Günlük hayatta kırmızı ruj seçimini mat renkli olanlardan yana kullanın. Göz makyajınızda ise krem ve bej renkte farları tercih edebilirsiniz.
Rujunuzu kalıntı bırakmadan temizlemek istiyorsanız, makyaj mendillerini kullanabilirsiniz. Temizlemeden sonra dudaklarınızdaki nem oranını korumak için lip stick kullanabilirsiniz.


ŞEYTAN HAVUZU





Zambia'da bulunan bu doğal havuz Victoria Şelalesi'ndeki su seviyesinin düşük olduğu dönemlerde kullanılabiliyor. Victoria Şelalesi'nde iki doğal havuz var. Cesaretli olanlar "Devil Pool" şeytan havuzunu, daha az cesareti olanlar ise "Angel Pool" melek havuzunu kullanıyor.
Victoria Şelaleleri veya Mosi-oa-Tunya dünyanın en görkemli şelalelerinden. Zambezi Nehrinin üzerinde, Zambiya ve Zimbabve sınırları arasında bulunur. Şelaleler yaklaşık olarak 1,7 km genişliğinde ve 128 m yüksekliğindedir.



Şarap, Bab - ı Hayat

Cennette huriler varmış, kara gözlü;
İçkinin de ordaymış en güzeli.
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz:
Bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili.

Öylesine eski bir içki ki şarap... Ve öylesine bir olmuş ki insanların yaşamıyla... Sümerlerin sosyal hayatında önemli bir rol üstlenen şarap sembolik bir anlam taşıyordu bu ülkenin insanları için. Milattan önce 3000 yılına ait ilk epik destan olan Gılgamış destanında şarap bir ada kavuşur artık, bir kişilik olmaya başlar. Şarap daha M.Ö. 3000’lerde ekmek ve yağ ile beraber insanı uygar kılan bir öğe olmuştur.
İnsanlık tarihinin en fazla anlam yüklediği içkidir şarap. İlk olarak nerede görüldüğü tam olarak bilinemese de hakkında her kültüre ve topluma özgü bir çok efsane vardır. Kökeni efsanelere kadar dayanan bu köklü içki binlerce yıl sonra da günümüze değerini koruyarak geliyor ve Bab-ı Hayat (hayat suyu) bize hikayelerini anlatmaya devam ediyor.

Efsaneye göre, Nuh peygamber tufandan sonra hayvanları ile beraber Ağrı dağı eteklerinde yaşamaya başlar. Karınlarını doyurmak için civarda dolaşan hayvanlardan keçinin bir gün olağanüstü neşeli döndüğünü görür. Bu hal günlerce devam edince Nuh peygamber keçisinin peşinden giderek, bu durumun yediği bir meyveden kaynaklandığını keşfeder. Kendisi de bu meyveyi çok beğenir ve hayatı pespembe gösteren suyun müptelası olur.

Nuh Peygamber'i mutlu gören şeytan, onun neşesini kıskanarak, alevli nefesi ile asmaları kurutur. Nuh peygamber üzüntüsünden yataklara düşünce, efsane bu ya, şeytan insafa gelip bu meyveyi yeniden canlandırabilmek için ne yapılması gerektiğini söyler. Eğer meyvenin kökü açılır ve hayvanlardan yedi tanesinin kanı ile sulanırsa, asma canlanacaktır. Aslan, kaplan, köpek, ayı, horoz, saksağan ve tilkiden oluşan kurbanlar seçilip üzüm kanları ile sulanır ve bir yıl sonra bitki tekrar canlanır; yaprak ve meyve vermeye başlar. Şarapla sarhoş olan kimsenin davranışları incelendiğinde, bu yedi hayvanın karakterini taşıyan haller görülür. Kah aslan kadar cesur, kah kaplan gibi yırtıcı, ayı gibi kuvvetli, köpek kadar kavgacı, horoz gibi gürültücü, tilki gibi kurnaz, saksağan gibi geveze olurlar.

İran efsanelerinde şarabın ilk olarak Pişdadiyan Sülalesi'nin ünlü hükümdarı Cemşit zamanında üretildiği söylenir. Cemşit bol bol asma diktirerek, meyvelerinin halka dağıtılmasını emreder. Mahsul bol olunca, saklamak üzere kaplarda muhafaza edilen üzümler değişik bir lezzet alır; üstelik şırası da acımtraktır. Bu suyu zehirli sanıp içmezler. Rivayete göre, Cemşit'in en güzel ve gözde cariyesi şiddetli baş ağrısından ötürü canından bezmiştir. Ölüp kurtulmak için bu kaplardaki zehirli sulardan içip hayatına son vermek ister. Fakat içtiği zehir onu öldüreceğine diriltir, üstelik neşe içinde derin bir uykuya dalar. Uyandığında baş ağrısı kalmamış, vücudu ve ruhu dinlenmiştir. Durumu Cemşit'e anlatır ve hükümdar ile sevgilisi ömür boyu "Ab-ı Hayat"tan (Hayat Suyu) içip, neşeli ve mutlu yaşarlar.





24 Nisan 2009 Cuma

ŞİRİNCE KÖYÜ - İZMİR
















































Şirince, İzmir'in Selçuk ilçesine bağlı ve Selçuk'a 8 km. mesafede tarihi mimarisi korunmayı başarılmış turistik bir köydür.
Özgün adı olan
Kırkınca'nın efsanevi bir çağda dağlara vuran kırk kişiye atfen verildiği rivayet edilir. Rum telaffuzunda Kirkice, Kirkince ve nihayet Çirkince gibi biçimler alan bu ad, Cumhuriyet'in ilk yıllarında dönemin İzmir valisi Kazım Dirik'in talimatıyla Şirince şeklinde resmileştirilmiştir.
19. yüzyılda, özellikle ihracata yönelik incir üretimiyle ünlü, 1800 haneli bir
Rum kasabasıydı. 1923'te Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sonucu Rumların ayrılmasıyla (çoğu Katerini'nin Nea Efesos köyüne yerleşmiştir), Kavala'nın Müştiyan (Moustheni) ve Somokol (Domatia) köylerinden gelen mübadillerle iskân edilmiştir. Köyün evvelce bağcılık, şarap üretimi ve zeytinciliğiğe dayalı olan ekonomisi, bir tütün bölgesinden gelen yeni sakinlerinin elinde bir süre sekteye uğramış, ancak son yıllarda artan turistik önemine paralel olarak, bu sektörler yeniden gelişmeye başlamıştır. Bağcılık ve zeytinciliğin yanısıra, şeftali, incir, elma, ceviz yetiştirilir. 1950'li yıllarda 2000-3000 civarında iken sonradan 700'e kadar düşen köy nüfusu, 1990'lı yıllardan itibaren turizmin gelişmesiyle birlikte tekrar yükseliş eğilimi içine girmiştir. Köyde halen bazı Rum evleri pansiyon olarak hizmet vermektedir.
Şirince'de imal edilen ve pazarlanan değişik
şarap türleri Türkiye çapında ün kazanmıştır.
Köy içinde harap durumda olan iki Rum kilisesi bulunmaktadır.Ayrıca Tarihi Mimari Yapısı Korunmaktadır..

23 Nisan Kutlu Olsun




"Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz."
Mustafa Kemal ATATÜRK

21 Nisan 2009 Salı

Farkında olmalı insan...

Kendisinin, hayatın olayların, gidişatın farkında olmalı. Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen... Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli. Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli. Şu çok geniş görünen dünyanın, ahrete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli. Henüz bebekken "Dünya benim!"dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların "her şeyi bırakıp gidiyorum işte!" dercesine apaçık kaldığını fark etmeli. Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli. Baskın yeteneğini fark etmeli sonra. Azraillin her an sürpriz yapabileceğini, nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan ve ölmeden evvel ölebilmeli. ? Hayvanların yolda kaldırımda çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli. Eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en güzeli) olduğunu fark etmeli. ve ona göre yaşamalı. Gülün hemen dibindeki dikeni dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli. Evinde 4 kedi 2 köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli. Eşine "seni çok seviyorum!" demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli. Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli. Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli. Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını 60-70 yıl sonra sigara yüzünden Azrail'e soba borusu gibi teslim etmenin emanete hıyanet sayılacağını fark etmeli. 63 yıllık ömründe hiç karnı doymayan bir peygamber'in ümmeti olarak aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli. fark etmeli. Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti yarın meçhuldür, O halde ömür dediğin bir gündür,o da bugündür

Atay 3 Yaşında...




11 Mart 2006, saat 14.00...Kalbim heyecandan durmak üzereydi. Kolay mı 9 ay sürdü meraklı bekleyiş.Veee, bir ses o da ne? Minik bir kurbağa...İşte o an, Atay'ımla ilk karşılaşmamız. Allah'ım yok böyle bir güzellik.Hele bu ufak mucizevi varlığı kucağıma aldığımda dilim tutuklu gözlerim konuşur olmuştu.Melekler gibi birşeydi.yumuk yumuk elleri , tontiş bir yüzü , minicik bir burnu ,sarı sarı saçları vardı(MAŞALLAH).Daha gözlerini açamıyordu ; ışığa duyarlıydı çünkü alışması gerekiyordu.Öznurum'da çok iyiydi. Yılmaz ailesinin en küçük bireyi anne ve babasına mutluluk, huzur vermişti.Hepimiz kucakladık hoşgeldin dedik dünyamıza.Hepimizin içini mutlulukla dolduran ,yeni , tadını bilmediğimiz sevinçler yaşatan ,bu hayatta herşeye rağmen yaşanası anların olduğunu kanıtlayan bir zaman dilimiydi yaşadığımız.Ve zaman çok çabuk geçti... Teyzesinin minik prensi, aşkı-serveti, erkeki, bitanesi üç yaşına girdi. Allah'ım seni nazarlardan korusun.... Seni çok seviyorum....