her telden hayat...

her telden hayat...

25 Nisan 2009 Cumartesi

Şarap, Bab - ı Hayat

Cennette huriler varmış, kara gözlü;
İçkinin de ordaymış en güzeli.
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz:
Bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili.

Öylesine eski bir içki ki şarap... Ve öylesine bir olmuş ki insanların yaşamıyla... Sümerlerin sosyal hayatında önemli bir rol üstlenen şarap sembolik bir anlam taşıyordu bu ülkenin insanları için. Milattan önce 3000 yılına ait ilk epik destan olan Gılgamış destanında şarap bir ada kavuşur artık, bir kişilik olmaya başlar. Şarap daha M.Ö. 3000’lerde ekmek ve yağ ile beraber insanı uygar kılan bir öğe olmuştur.
İnsanlık tarihinin en fazla anlam yüklediği içkidir şarap. İlk olarak nerede görüldüğü tam olarak bilinemese de hakkında her kültüre ve topluma özgü bir çok efsane vardır. Kökeni efsanelere kadar dayanan bu köklü içki binlerce yıl sonra da günümüze değerini koruyarak geliyor ve Bab-ı Hayat (hayat suyu) bize hikayelerini anlatmaya devam ediyor.

Efsaneye göre, Nuh peygamber tufandan sonra hayvanları ile beraber Ağrı dağı eteklerinde yaşamaya başlar. Karınlarını doyurmak için civarda dolaşan hayvanlardan keçinin bir gün olağanüstü neşeli döndüğünü görür. Bu hal günlerce devam edince Nuh peygamber keçisinin peşinden giderek, bu durumun yediği bir meyveden kaynaklandığını keşfeder. Kendisi de bu meyveyi çok beğenir ve hayatı pespembe gösteren suyun müptelası olur.

Nuh Peygamber'i mutlu gören şeytan, onun neşesini kıskanarak, alevli nefesi ile asmaları kurutur. Nuh peygamber üzüntüsünden yataklara düşünce, efsane bu ya, şeytan insafa gelip bu meyveyi yeniden canlandırabilmek için ne yapılması gerektiğini söyler. Eğer meyvenin kökü açılır ve hayvanlardan yedi tanesinin kanı ile sulanırsa, asma canlanacaktır. Aslan, kaplan, köpek, ayı, horoz, saksağan ve tilkiden oluşan kurbanlar seçilip üzüm kanları ile sulanır ve bir yıl sonra bitki tekrar canlanır; yaprak ve meyve vermeye başlar. Şarapla sarhoş olan kimsenin davranışları incelendiğinde, bu yedi hayvanın karakterini taşıyan haller görülür. Kah aslan kadar cesur, kah kaplan gibi yırtıcı, ayı gibi kuvvetli, köpek kadar kavgacı, horoz gibi gürültücü, tilki gibi kurnaz, saksağan gibi geveze olurlar.

İran efsanelerinde şarabın ilk olarak Pişdadiyan Sülalesi'nin ünlü hükümdarı Cemşit zamanında üretildiği söylenir. Cemşit bol bol asma diktirerek, meyvelerinin halka dağıtılmasını emreder. Mahsul bol olunca, saklamak üzere kaplarda muhafaza edilen üzümler değişik bir lezzet alır; üstelik şırası da acımtraktır. Bu suyu zehirli sanıp içmezler. Rivayete göre, Cemşit'in en güzel ve gözde cariyesi şiddetli baş ağrısından ötürü canından bezmiştir. Ölüp kurtulmak için bu kaplardaki zehirli sulardan içip hayatına son vermek ister. Fakat içtiği zehir onu öldüreceğine diriltir, üstelik neşe içinde derin bir uykuya dalar. Uyandığında baş ağrısı kalmamış, vücudu ve ruhu dinlenmiştir. Durumu Cemşit'e anlatır ve hükümdar ile sevgilisi ömür boyu "Ab-ı Hayat"tan (Hayat Suyu) içip, neşeli ve mutlu yaşarlar.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder